Sözde Uygur Özerk Bölgesi olarak adlandırılan Doğu Türkistan meselesiyle ilgilenenler, özellikle bağımsızlık ve özgürlük yanlısı Uygurların aleyhine tavır sergileyen gazeteciler, köşe yazarları ve akademisyenler, Türkiye’deki Çin Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu tarafından “Her şey Dahil Çin Gezisi” ile ödüllendiriliyorlar.
Hemen her ay veya iki ayda bir gazetecilerden akademisyenlerden oluşan 8-9 kişilik gruplar, Çin’de en güzel şekilde otellerde ağırlanıyorlar, izzet-ikramda bulunuyorlar ve çok büyük ihtimalle evlerine güzel hediye paketleri ile uğurluyorlar.
Çin Halk Cumhuriyeti, ülkesinin tanıtım görevini gerçekten de en güzel şekilde yerine getiriyor. Doğal olarak bu gibi gezilere katılacaklar hakkında eminim çok sıkı bir araştırma yapıyorlar ve Türkiye’deki doğal temsilcilerinden “referans” ve “onay” aldıktan sonra davet işlemi gerçekleşiyor.
Geliş gidiş bütün uçak biletleri, otellerin ücretleri ve gezi dahilindeki tüm ihtiyaçlar Çin Hükümeti tarafından karşılandığından, davete icabet eden dostlarımız, gezi boyunca nezaket gereği Çinli yetkilileri üzecek söz ve tavırlara itina gösteriyorlar. Örneğin;
“Doğu Türkistan”, “Şarki Türkistan” terimlerini asla kullanmıyorlar…
“Uygur Türkleri” terimini kullanmaktan kaçınıyorlar…
Sözde “Sincan” adı verilen bu coğrafyanın, aslında “Türklerin Anayurdu” olduğu gerçeğinden söz edemiyorlar…
Uygur Bölgesi’nde, Uygurların dünya uygarlığına katkılarından dahi bahsedemiyorlar…
Çin Seddi’nin neden inşa edildiğini dahi sorgulamadıklarını düşünüyorum…
Çinli rehberler nereye götürürlerse, oraya gidiyorlar.
Kimlerle sohbet edebileceklerini dahi önceden belirlendiğini sorgulamak istemiyorlar.
Götürüldükleri kampın veya okulun ya da camilerin, bu tür geziler için propaganda amacıyla dizayn edilmiş yerler olduğunu tahmin ettikleri halde, aleyhte söz etmiyorlar…
“Komünist eğitimden geçen” okul müdürü, cami imamı veya kamp yetkilisi, tüm uygun sorulara daha önce belirlenmiş cevaplar verirken; geziye katılanların hiçbiri, yıkılan camilerden söz dahi etmediği gibi, başka kamplara gitmeyi teklif edemiyor…
Kuş sütünün eksik olmadığı sofralarda ağırlanan “konuklarımız”, kendilerine gösterilen bu itibar ve ilgiden son derece mutlu şekilde ülkelerine döndüklerinde, ister-istemez bu ücretsiz gezinin karşılığında Çin lehine, Çin’i mutlu edecek yazılar kaleme alıyorlar. Aslında yanlış da yapmıyorlar, çünkü bu dostlarımız “gördüklerini” yazıyorlar… Ancak bu dostlarımız kendilerine “gösterilenleri” sorgulamıyorlar, başka “resimlere da bakalım” demiyorlar. Veya akşamları sokak aralarında dolaşarak kapısına kilit vurulmuş camileri görmek istemiyorlar…
Hal böyle olunca, olan şu: veren razı… alan razı… Ben de böyle bir geziye katılsam ve tekrar davet edilmek istesem yapacağım tek şey, gördüklerimi, gösterilenleri yazmak olur…
Ancak ben Çin gezisi dönüşünde; hissettiklerini, kendilerine “gösterilenlerin” arka planını özelden, çay sohbeti eşliğinde bizimle paylaşmalarını bekledim, bekliyorum. Çünkü bu tür geziye davet edilen objektif gazeteci ve akademisyenlerin; kendilerine anlatılmayan, kendilerine gösterilmeyen “gerçekleri” görebilecek, hissedebilecek, anlayabilecek zekaya ve deneyime sahip olduklarını düşünüyorum.
“Her şey dahil gezi” hediyesine sahip olduğumuz da “hakikatler” ortaya çıkacaktır. “Diyalog” için adil bir “açılım”a ihtiyaç var.
Yorum Yazın